12 Mart 2010 Cuma

joan baez'e saygılar..

and we both know what memories can bring,
they bring DIAMONDS & RUST . . .

18 Aralık 2009 Cuma

ne kedisiz ne kitapsız...


insanın kara bir kedisi olmalı,
hayatla aranızı bulmak için belki...
sabahlara gülerek başlatan, içeri girdiğin anda seni bekleyen bir çift göz ve de..
kitap okurken kucağında uyuyup kalmalı minick bir karartı bu, evet evet insanın kara bir kedisi olmalı,
adını da inadına 'HAkU' koymalı...


22 Kasım 2009 Pazar


kapadım gözlerimi, ve kulağımda sadece müzik!! başka ses yok.. çevremdeki değerli 'biri'lerinin ölümünü beklemekten yoruldum.. zihnimde hep gidecekler düşüncesiyle yaşamakan da.. onları böyle kabul etmiyo zihnim.. açınca gözlerimi herkes yanımda olsun.. ya da ben başka bi yerde olayım..

11 Kasım 2009 Çarşamba

koyun olmadan...

1 koyun atladı 400ü takip etti..
"VAN - Gevaş ilçesinin İkizler Köyü'ne ait bin 500 koyun dün sabah saatlerinde köyün yakınlarındaki dağ yamaçlarında otlamaya bırakıldı. Çobanları kahvaltı ettiği sırada başıboş kalan koyunlar, sarp kayalık bölgede otlamaya başladı. Bu sırada koyunlardan biri karşı kayaya atladığı sırada sürü de peşinden atladı. Koyunlar 15 metre derinliğindeki uçuruma düşerek yuvarlanmaya başladı. 400 koyun telef olurken hayvan ölülerinin üzerinden geçen 1100 koyun ise kurtuldu."

"deri ceket" oyunu sonrasında verilen kitapçıkta yer alan haber!! oyunla uyumlu olduğu kadar bi durup düşünülmeli der gibi..

yiğit sertdemir'in oyunculuğu da ayrı bir etkileyici, uzun zamandır tiyatroya gitmedim ama bu oyun ve oyuncular özlem gidermeye yetti . .

"teşekkür ederim ama ben koyun olmadan kurtulmayı deneyeceğim.."

9 Kasım 2009 Pazartesi

akşamvakti incesazda...

incesaz festival kapsamında kararsız kaldığım bir gruptu gidip gitmemek anlamında.. derken bi şekilde gitmeye karar verdik.. çok keyifli 2saat yaşattılar bize bugün .) kulağımızda kalan Dilek Türkan'ın müthiş huzurlu sesi.. kemençenin_kanunun_tamburun_gitarın ahenkli melodisi..

25 Ekim 2009 Pazar

sound painting

gevende'yi ilk dinlediğimde aklımdan geçenlerle örtüşüyor bu 'sound painting' fikri..
tıpkı soyut bir resme baktığımda hissettiğim gibi dinlediğim sözlerin karşılığı olmasa da belli bir ritmi, etkisi, duygusu var.. ve kimsenin bilmediği anlamlara gelmesi onu sınırlandırmıyor özgürleştiriyor..
böylesine özgürce yapılmış bir müziği dinlemenin bende yarattığı keyif ayrı bir konu.. sonuçlarıysa bana ilham vermeleriyle ilgili..
uzun süre sonra elimi yeniden resme bulaştırdım..
kitap ayraçları serisi için böyle birşey çıktı..
mor çiçek yaprağı.. tül parçası.. suluboya..ben..gevende..

_ayracın arka tarafıysa başka bir hikaye konusu_

22 Ekim 2009 Perşembe

got the whole world in his hands...


şehre Abidin Dino resimleri geldi. sergi salonu dışında da kocaman ayaklı panolar var hayatını anlatan. bir pano tamamen "saman sarısı" şiirinden nazım hikmet'in..
hep laf arasında söylenen "bana mutluluğun resmini çizebilir misin?" dizesini şiirin içinde okumak..sonrasında da resimlerine bakmak ustanın..
el resimlerine bakarken kulağımdan nina simone'un seslenişi "he has got the whole world in his hands..." sadece tesadüf mü dersiniz..
yüzümde bir gülümseme gezdim tüm sergiyi..

"...sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı baliğinkini
sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin
1961 yazı ortalarında küba’nın resmini yapabilir misin
çok şükür çok şükür bu günü de gördüm ölsem de gam yemem
gayrinin resmini yapabilir misin üstat
yazık yazık
havana'da bu sabah doğmak varmışın resmini yapabilir misin
bir el gördüm havana’nın 150 kilometre doğusunda deniz
kıyısına yakın bir duvarın üstünde bir el gördüm
ferah bir türküydü duvar
el okşuyordu duvarı
el altı aylıktı okşuyordu boynunu anasının
on yedi yaşındaydı el ve mariya'nın memelerini okşuyordu
avlucu nasır nasırdı ve karayip denizi kokuyordu
yirmi yaşındaydı el ve okşuyordu boynunu altı aylık oğlunun
yirmi beş yasındaydı el ve okşamayı unutmuştu çoktan
otuz yasındaydı el ve havana’nın 150 kilometre doğusunda
deniz kıyısında bir duvarın üstünde gördüm onu
okşuyordu duvarı
sen el resimleri yaparsın abidin bizim ırgatların demircilerin ellerini
kübalı balıkçı nikolas'in da elini yap karakalem
kooperatiften aldığı pırıl pırıl evinin duvarında okşamaya
kavuşan ve okşamayı bir daha yitirmeyecek kübalı
balıkçı nikolas'in elini
kocaman bir el
deniz kaplumbağası bir el
ferah bir duvarı okşayabildiğine inanamayan bir el
artık butun sevinçlere inanan bir el
güneşli denizli kutsal bir el
fidel'in sözleri gibi
bereketli topraklarda şekerkamışı hızıyla fışkırıp yeşerip ballanan umutların eli
1961'de küba’da çok renkli çok serin ağaçlar gibi evler
ve çok rahat evler gibi ağaçlar diken ellerden biri
çelik dökmeğe hazırlanan ellerden biri
mitralyözü türküleştiren türküleri mitralyözleştiren el
yalansız hürriyetin eli
fidelin sıktığı el
ömrünun ilk kurşunkalemiyle ömrünun ilk kadına
hürriyet sözcüğünü yazan el
hürriyet sözcüğünü söylerken sulanıyor ağızları kübalıların
bal kutusu bir karpuzu kesiyorlarmış gibi
ve gözleri parlıyor erkeklerinin
ve kızlarının eziliyor içi dokununca dudakları hürriyet sözcüğüne
ve koca kişileri en tatlı anılarını çekip kuyudan yudum yudum içiyor
mutluluğun resmini yapabilir misin abidin
hürriyet sözcüğünun resmini ama yalansızının..." *

*nazım hikmet ran